Yargı sisteminin reformunu amaçlayan Anayasa değişikliğine destek veren Ülkücüler, bu yüzden kendilerini eleştiren Devlet Bahçeli’ye cevap vermişler.
Açıklamada bir bölüm özellikle dikkatimi çekti. Bahçeli’nin “partimize mensubiyetleri kendinden menkul zavallılar” sözlerine aralarında MHP kurucularının da yer aldığı grup şu sözlerle cevap veriyor:
“Asıl zavallılık; aziz Milletimiz partimize sağın liderliğini verdiği halde Başbakan olmaktan korkup emaneti götürüp geçmişte ‘katiller, caniler’ diyenler ile hükümetler kurup önlerinde süklüm püklüm dururken, ülküdaşlarıma aslan kesilip hakaretler yağdırmak ve ülküdaşlarına işkence edenler ile aynı safta yer almaktadır.”
Bu sözler sıradan bir polemiğin çerçevesi dışında MHP’nin son dönemdeki politikalarının açmazını da ortaya koyduğu için önemli.
Söz konusu açıklamanın hatırlattığı hadise şuydu: MHP 1999 seçimlerinde yüzde 18 oranında oy alarak Meclis’e girmişti. En yüksek oy alan sağ parti MHP’ydi; yani millet sağın liderliğini bu partiye vermişti. Sağdaki partilerle birlikte hareket etseydi Bahçeli’nin Başbakanlığı’nda bir hükümet kurulabilirdi. Ama Bahçeli bunu istemedi. Seçimden bir gün sonra çıkıp Fazilet ve DYP ile koalisyon kurmayacağı açıklamasını yaptı. Bu iki parti 28 Şubat postmodern darbesiyle iktidardan indirilmişlerdi. Bu yüzden olmalı, Bahçeli’nin gözünde itibarları yoktu. Ne var ki daha ilk günden kendisini DSP’ye muhtaç hale getirmesi siyaseten büyük bir hataydı. Nitekim o günlerde Rahşan Ecevit bu fırsattan yararlanarak MHP’ye ve ülkücülere olmadık hakaretler etti. Ama iki parti aralarına Mesut Yılmaz’ın partisini de alarak hükümet kurmaktan geri durmadılar.
Bir sonraki seçimde MHP oylarının yaklaşık yarısını kaybetti. Parti tabanından gelen bu ağır darbe Hükümetin başarısızlığından ziyade Bahçeli’nin hükümetin kuruluş aşamasında gösterdiği tavır yüzündendi aslında.
Yani sağdaki partileri düşman sayıp soldaki partilerle işbirliğine girişmesine yönelik tepkinin sonucuydu. Zira MHP seçmeni ile diğer sağ partilerin seçmenleri arasında sosyolojik ve kültürel anlamda fazlaca bir fark yok. MHP seçmeninin en az yarısı bu partiye dönemsel şartlar dolayısıyla oy veriyor. Bu şartlar değiştiğinde ise bir başka “sağ” partiye yöneliyor.
Dolayısıyla bu seçmen için “parti sadakati” değil kendi dünya görüşünü oluşturan temel değerlere ilişkin hassasiyetler belirleyici. Bu yüzden de kendi dünya görüşüne karşıt gördüğü kesimlerle işbirliği yapılmasına ve kendisine yakın gördüğü partilerin hedef alınmasına reaksiyon gösterebiliyor.
2002 seçimlerinin sonucunu MHP’nin bu gözle okumasında fayda var.
Elbette aynı problem diğer sağ partiler için de geçerli. Bugünkü iktidar partisi de zaman zaman “geniş sağ kitle”nin oylarıyla buraya geldiğini unutmuşçasına bazı hatalı tavırlar sergileyebiliyor. O zaman da seçim sandığında cezalandırılabiliyor. Sözgelimi son mahalli seçimlerde oylarının ciddi oranda düşmüş olmasıyla Başbakan Erdoğan’ın seçim kampanyasında neredeyse CHP’den ziyade MHP’ye yüklenmiş olmasının bir bağı olmalıdır.
Bugün ise Bahçeli’nin geçmişten hiç ders çıkarmamış gibi, CHP’nin yanında AK Parti’ye karşı saf tutması “hiç değilse siyaseten” doğru bir tavır değil. Bir önceki seçimde MHP’ye oy vermiş olan kitlelerin tamamının muhtemel bir referandumda Bahçeli’nin göstereceği yönde oy kullanmaları beklenemez. Bahçeli kendi tabanının hassasiyetlerine rağmen ve 2002 seçimlerindeki tecrübeyi hiç yaşamamış gibi “kendine menkul” bir yol tutturup gidiyorsa burada ciddi bir arıza var demektirStar